Etiketler
acı, adalet, aile, ankara, ölüm, beyin, blog, dünya, din, dinler, dostluk, doğa, dua, felsefe, gariban, gazete, hayaller, hayat, hayatlar, hüzün, hukuk, inanç, iyilik, iş, kötülük, mevlana, mutluluk, rüya, serseniş, tanrı, uyku, varolmak, varoluş, yaşam
Geçmez dediğim günler geçecek, gelmez dediğim günler gelecek mi Anne? Küle döndüysen güle dönmeyi bekle demiş Mevlana. Ben de döner miyim bir gün güle yine? Şimdi bu sözleri duysalar başlarlardı çekme kötü enerjiyi kendine zırvalıklarına. Sizin için yapabileceğim tek şey artık dostlar, bana fazla gelen aklımdan, ukalalığımdan, huzurumdan, şımarıklığımdan, olgunluğumdan, bende ne var görüyorsanız ondan, istediğinizde size vermek. Susmayı bilecek kadar mütevazilik, birilerine haddini bildirmeye yetecek kadar ukalalık var içimde. Kimseye ifade etmediğim kadar sert ifade ediyorum kendimi burada. Kalbim sanki kötülük doluymuş gibi bir mahçup dolaşırım sokaklarda. Yapamadığım iyiliklerin ezikliği halbuki bükük boynumun sebebi.Çok Kayboldum. Beni soranlara kayboldum diyebilsem keşke yalandan normal görünme çabalarım.. Herkes rol kesiyor aslında, sanmasınlar haberim yok. Neyse ben kaybolmuştum.
Ne vardı da gittim o kadar uzaklara, o kadar kimsesizdim ki ardıma bile bakmadım. Pişman mıyım? Mutlu muyum? Önümü bile göremiyorum ki, duygularımı seçeyim. Hani biri benim yerime ona da karar versede tamamen devretsem bu zilyetlik hayatımı. Çok şükür yaşamak o kadar ağırıma gidiyor ki, canımı yakabilir sadece ölüm. Başka acı veremez. Geçrek dünyam zaten iç karartıcı, insan bari uykusunda huzura erse ne olur ? Kapatıyorum gözlerimi aleme, o an içeride açılıyor rüyalarıma giden bir kapı. Oralar bile o kadar sıkıntılı ki. Düşünüyorum dış, iç bütün dünyalarım kararmış. Hangi odaya girsem huzursuz. Ben nasıl yaşarım böyle yılları? Allahım yıllar böyle nasıl geçer? Nasıl geçer diye diye geçer. Bari rüya göstermesen.. Seni benim kadar düşünen var mıdır.. Dua et diyorlar, ben hep Onunlayım zaten. Kızdı mı sevdi mi her anım Onunla. Rüyamda; küçük bir kız, annesi ve anneannesi ile bir evin salonundayız, eski mobilyalar görüyorum, hangi yıldayız diyorum, 1943 diyor anne, duvarda ki takvime bakıyorum evet yıl 1943. Dışarı dolaşmaya gidiyoruz biraz soğuk, ama güneşli birgün sanki Ankara’da gibiyiz. Anne; “Sen kimbilir neredesindir şimdi” diyor, anneanne ise; “O daha dünya gelmedi, onun doğmasına yıllaaar var.” diyor. Küçük kız, anne, anneanne ve ben.. Mutlu mesud dolaşırken uyandım. Son olarak gördüğüm pozitif tek rüyam bu. Gerçek hayatımdan bahsetmek istemiyorum. Düşünün sosyal medya bile kullanmıyorum o kadar sergilenmez mutsuz bir hayatım var. Hani yalandan mutlu numarası bile yapamam iki postla. 3 dil biliyorum ama insanları anlayamıyorum. Anlamaya çalışmaktan da vazgeçtim. Ben Allah’ı anlamaya çalışıyorum. Çok sakinim, hiç olmadığım kadar. Zaten beni sinirlendirmek çok zordur. Asla kendimi parçalamam telafisi olan şeyler için. Ben düşünce ağladığımda annem yaramın zaten kapanacağını söylediğinde anlamıştım, telafisi olan şeyler için üzülmemek gerektiğini. Peki ya olmayanlar? Ne gariptir ki, Onlar için de ağlamak nafile, hatta bahsini açmak bile! Canıma sadece daha iyi olabilecekken olamamak koyuyor. Telafisi var ama oda yamalı, işte bu boğazımı düğümlüyor. Yani daha da kırılmaz dediğim kalbim nasılda ayrılmaya devam ediyor parçalara. İçerliyorum, kırılıyorum, en çokta Sana… bu pisliğin içine beni attığın için. Basmadığım çamurların, sıçramış lekeleri var paçalarımda. Hayatta en çok sevdiğim insandan nefret ediyorum beni doğurduğu için. Sana deliler gibi inanmak istiyorum Allah’ım. Beni inandır..